Sistemik Hastalıklarda İmplant

Kişinin sağlığını riske edecek şekilde bilinçsizce yapılan uygulamalar ne kadar zarar verici ise, uygun önlemler alınıp, kontroller yapılarak implant destekli protezlerin yapılabileceği kişilere, bilinçsizce bu tedavilerden kaçınarak yaşam konforlarını ellerinden almak da o kadar zarar vericidir.

Günümüzde dişlerimiz hem estetik hem de fonksiyonel olarak yaşantımızda büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple amacımız her zaman kendi dişlerimizi ağzımızda tutmak olmalıdır. Fakat mutlaka çekilmesi gereken dişlerimiz var ise, implant uygulaması bu anlamda çözüm olacaktır.

‘‘Unutulmaması gereken şudur ki; sistemik vücut sağlığı en önemli konudur. Her şeyden önce vücudun bütünsel sağlığı önemlidir.’’

Kişinin sağlığını riske edecek şekilde bilinçsizce yapılan uygulamalar ne kadar zarar verici ise, uygun önlemler alınıp, kontroller yapılarak implant destekli protezlerin yapılabileceği kişilere, bilinçsizce bu tedavilerden kaçınarak yaşam konforlarını ellerinden almak da o kadar zarar vericidir.

Dişsizlik, kişilerde sağlıksız beslenmeye sebep olduğu gibi, psikolojik olarak da yıpratıcı olmaktadır.

İmplant uygulamalarında her medikal tedavide olduğu gibi yapılmaması gereken durumlar olabilmektedir. Tedavi yapılmaması gereken bu durumlara kontrendikasyon denir. Kontrendikasyonlar çok iyi tespit edildiği takdirde zarar verecek tedaviler yapılmayacağı gibi, kontrendikasyonu olmayan kişileri de tespit ederek gerekli tedavileri yaparak dişsiz bırakmamış oluruz.

Kontrendikasyonlar lokal ve sistemik olarak ikiye ayrılabilir. Sistemik hastalıkların olması implant tedavisinin planlanmasında ve uygulanmasında önemli rol oynar. Kemik metabolizmasını, dokularda yara iyileşmesini ve sonuçta implant tedavisinin başarısını etkileyen belli başlı sistemik hastalıklar vardır. Ayrıca, ilaçla veya diğer yöntemlerle tedavi edilen sistemik hastalıkların, implantları ve çevre dokuları etkileme potansiyelleri vardır.

Kardiyovasküler (Kalp ve Damar Kökenli) Hastalıklar

‘‘Kalp hastalıklarında özellikle kan sulandırıcı kullanımı takip edilmeli ve doğru anamnez alınarak gerekli durumlarda tedaviyi yürüten hekimle konsültasyon yapılmalıdır.’’

Hipertansiyon, ateroskleroz, vasküler stenoz, koroner arter hastalığı ve konjestif kalp yetmezliği gibi belirli hastalıkların; kan akımının baskılanmasına, oksijen yoğunluğunun azalmasına ve dokuların yetersiz beslenmesine neden olmasına rağmen implantın kemiğe entegre olmasına engel olmadığı ve sonuç olarak kardiyovasküler hastalıkların, implantların klinik başarısı üzerine negatif etkisinin olmadığı gözlenmiştir.

Yapılan çalışmalarda görülmüştür ki, konjestif kalp yetmezliği ve hipertansiyon hastalarında bu hastalıkların tedavisinde kullanılan Nifedipin (Adalat, Nidilat vb) gibi kalsiyum kanal blokerlerinin, hücre içerisine direkt kalsiyum girişini sağlayarak kemik erimesini azaltabileceğini kanıtlamışlardır. Aynı şekilde kalsiyum kanal blokerlarının doza bağlı olarak kemik erimesini (rezorpsiyonunu) %50’ye kadar azalttığını göstermişlerdir. Bu da bazı kalp ilaçlarının pozitif etki mekanizmasını göstermektedir.

Şeker Hastalığı (Diabetes Mellitus)

‘‘Şeker hastalarına bilimsel değerlerinin takibi yapılarak pek çok vakada implant uygulaması yapılabilmektedir. Kliniğimizde de geçmişi 14 yıla kadar dayanan ve takibi olan vakalarımız mevcuttur.’’

Eğer şeker hastası iseniz ve implant yaptırmak istiyorsanız, şu ana kadar elinizde bulunan tetkikler ve hekim görüşleriniz ile birlikte başvurmanız halinde detaylı incelemeniz ve gerektiği takdirde takibinizi yapan veya bu konuda yetkin başka bir hekimle konsültasyon yapılarak uygun bulunur ise diş tedavilerinizi yaptırmanız mümkün olabilecektir.

Şeker hastalığının göz, böbrek, beyin damarları, mikro ve makro damar rahatsızlıkları ve yara iyileşme bozukluğu gibi çeşitli sistemik komplikasyonları vardır. Ağızda ise, kuruluk, yaygın çürükler, mantar ve diş eti hastalığı oluşumu ile ilişkilidir. 

Birden fazla sayıda implant yerleştirilen diyabetik hastaların implant başarısının araştırıldığı makalelerden elde edilen verilere göre; kontrol altındaki diyabet hastalarında implant kaybı oranının normal sınırlarda olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Kliniğimizde kontrol altındaki diyabet hastalarına yapılan implant tedavisi sonuçları da bu görüşü desteklemektedir.
Bu çalışmaların verilerine göre, implantların osseointegrasyonunu garanti altına almak ve yumuşak dokudaki iyileşmede gecikmeyi önlemek için, cerrahi öncesi ve sonrasında iyi bir glisemik kontrol idamesi gereklidir. Bunun için son 6 ile 8 haftadaki ortalama kan-glikoz konsantrasyonunu gösteren HbA1c testi yapılır. Çıkan sonuçların klinik kontrol ve anamnez ile değerlendirilmesi yapılarak implant uygulaması değerlendirilir.

Kortizon (Kortikosteroidler) Kullanan Kişilerde Diş Tedavisi

‘‘Her ilaç gibi kortizon kullanımında da süre ve dozlama önemlidir. Hastanın genel anamnez ve klinik kontrolü yapılarak implant uygulama ile ilgili karar hekim tarafından verilmelidir.’’

Kortikosteroidler birçok sistemik hastalığın tedavisinde kullanılan, güçlü antienflamatuar etkileri olan ilaçlardır.

Bu ilaçlar enflamasyonu azaltır, şişlik ve onunla ilişkili ağrıyı azaltmada etkilidir; ancak aynı zamanda protein sentezini azaltır ve beraberinde yara iyileşmesini geciktirir. Ek olarak, lökosit sayısını azaltıp hastanın enfeksiyona karşı direncini düşürür. Bu nedenle başlangıç dozundan sonra 3-5 gün boyunca uygun antibiyotik kullanılmalıdır.

Kemik Erimesi (Osteoporoz) ile Diş İlişkisi

‘‘Aşağıdaki veriler ışığında osteoporozun dental implant tedavisi için bir kontrendikasyon oluşturmadığı sonucu çıkarılabilir. Ancak yine de genel kontrol, değerlendirme ve cerrahi işlem öncesi tam bir oral hijyen sağlanması tavsiye edilmektedir.’’

Yaş ile birlikte kemik kütlesinin azalması sonucunda kemikteki protein örgüsünün seyrelmesiyle iskelette ortaya çıkan, kemiklerin çok kolay kırılabilmesine sebep olan bir kemik hastalığıdır. Çenelerdeki osteoporotik (kemik erimesi) değişiklikler vücudun diğer kemiklerindekine benzerdir. 

(Osteoporoz; trabeküler kemik yoğunluğunda kortikal kemikten daha fazla kayıp oluşturduğundan, implantların immediat stabilizasyonu için kontrendikasyon olmaz. Elli yaş üzerindeki menopoz sonrası yapılan birçok klinik çalışmada diğer hastalara yakın kayıp oranları gösterilmiş ve hormon replasman tedavisinin (HRT) kayıp oranını etkilemediği belirtilmiştir.)

Chen ve arkadaşlarının yaptıkları bir meta-analizde, (Çok sayıda literatür çalışmasının analizi) osteoporoz ile dental implant kaybı arasındaki ilişki istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır.

Bifosfanat Kullanımı ve İmplant Tedavileri

‘‘Damar yolu ile alınan bifosfanatlar, implant cerrahisi için yüksek risk oluşturmaktadır. Ağız yoluyla alınan bu ilaçların kullanım süreleri ve dozları ile beraber, diğer hastalık ve kullanılan ilaçlar ile genel klinik muayene ve anamnez değerlendirilerek, gerekli durumlarda serum CTX testi ile beraber tedaviyi uygulayacak hekim tarafından karar verilmelidir.’’

Bifosfonatlar, birçok kemik hastalığı için sıkça kullanılan bir ilaç grubudur ve Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından osteoporoz, metastatik kemik tümörü ve Paget hastalığı tedavilerinde kullanımı onaylanmıştır. Bifosfonatlar, osteoklastları baskılayarak veya kemik erimesini azaltarak etki eder.

Radyoterapi ile implant tedavisi ilişkisi

‘‘Baş boyun radyoterapisi dokularda oksijen azlığına, damarlarda küçülmeye ve doku bozulmalarına sebep olur. Doku canlılığındaki azalma sebebi ile yeniden şekillenemez ve kemik yıkımı riski artmıştır.’’

Radyoterapi görmüş hastalarda implant entegrasyonu olmaması riski 2-3 kat daha fazla artmıştır. Bu durumda olan kişilerde işlem öncesi ve sonrası 1 ATM üzeri basınçla 20 kez hiperbarik oksijen kullanımının başarıyı artırdığı rapor edilmiştir.

Diğer bir konu implant uygulaması sonrası yapılan radyoterapidir. İmplant uygulandıktan ne kadar sonra bu tedavinin yapıldığı ve dozlama, sonuç üzerinde önemli etki sağlar. Eski uygulanmış implantlarda riskin daha az olduğu bildirilmiştir.

Ektodermal Displazi ile implant ilişkisi

‘‘Ektodermal displazi saç, deri, tırnak ve diş gibi dokuların bozukluğu ile kendini gösteren kalıtımsal bir hastalıktır. En sık gözlenen ağız içi klinik görünümü, tekli ya da çoğunlukla çoklu diş eksikliğidir.’’

Klasik diş tedavi ve protez teknikleri çoğunlukla yeterli doku desteği olmadığı için başarısız olur. Doğru yöntem gelişim tamamlandıktan sonra yapılacak implant destekli tedavilerdir.

Tek diş eksikliği tedavilerinde implant uygulaması tavsiye edilmezken, ciddi hipodonti vakalarında alt çene ön bölge implant uygulamaları için en uygun bölge olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda, üst çenede alt çeneye göre önemli derecede düşük idame ve başarı oranı rapor edilmiştir.

Merhaba! Size nasıl yardımcı olabiliriz?